Burçin'in Mektubu

Sevgili Burçin Alpacar'ın Cemile Hanım'ın çağrısına destek amacı ile takipçileri için yazdığı yazıyı sizinle paylaşıyorum.


Çok eski zamanda, bir hükümdar varmış. Zenginliği tüm dünyaca bilinirmiş. Hükümdar her gittiği yere hazinesinin bir bölümünü götürür ve bunları sergilemekten büyük onur duyarmış.
Bu gösteriş düşükünü hükümdarın, yaşamda en çok güvendiği, tek akıl aldığı hocası bir bilge kişiymiş.
Günlerden bir gün yine  bu bilge kişiyle oturur ve sohbet ederkenhükümdar,  şöyle bir soru sormuş: "Sen ki göğün gizemine ermiş, bilime yön vermiş bir adamsın. İnsanlar, ister hükümdar denli güçlü, ister savaşçılar denli onurlu olsun ayağına kapanır ağzından çıkacak bir sözü beklerler. Şimdi senin gibi bilge bir adamın fikrini merak etmekteyim, benim hükümdarlığım ve servetim hakkında ne düşünüyorsun?"
Bilge bu soru karşısında hükümdarın gözlerine bakarak şu sözleri söylemiş: "Diyelim ki hükümdarım, kızgın ve uçsuz bir çöldesiniz. Ölmemek için, size uzatacağım bir bardak suya servetinizin yarısını verir miydiniz?" "Verirdim tabii." "Zaman geçti diyelim susuzluğunuz arttı, size uzatacağım bir sonraki bardağa servetinizin öteki yarısını da verir miydiniz?"

Hükümdar biraz düşünür ve ardından " Ölmemek için evet." der
Bunun üzerine bilge kişi gülerek şu sözleri söylemiş: "Madem öyle, o zaman övünmeyin fazlaca. Çünkü haşmetlim, sizin servetiniz yalnızca; iki bardak sudur."


Teknolojik değişime ve dünyadaki dönüşüme paralel olarak ulaşabilirliğimiz artıyor. İnternet hayatımıza  büyük bir hız katıyor.  Artık gözlerimiz daha çok ürün ile temas halinde ve günlük yaşantımıza daha çok ürün adapte oluyor. Şimdi;  beklentilerimiz değişti, standartlarımız değişti, arzu ve isteklerimiz değişti. Bu değişim ihtiyaç listemizdeki maddelerin sayısını rttırdı. Sonunda, sahip olduklarımız da arttı. O veya bu şekilde, gelir düzeyimize göre biriktirmeye başladık; eşya, nakit, mülk vb. Bir bölümümüz ise yalnızca bu listeye sahip olmak için çalışır hale geldi. Kendimizi tüketim hevesimizin ortasında unutur olduk. Kalabalıklaştık. Evlerimiz kalabalıklaştı, dolaplarımız kalabalıklaştı, zihnimiz kalabalıklaştı. Sadelikten kalabalıklaşmaya geçen süreçte ise gönüllerimiz yoruldu. Bizler yorgun insanlar olduk. Bu kadarına gerek var mıydı, ya da bunlar için harcadığımız 'biz'e değer miydi; durup düşünmek gerek.

Ne güzel anlatmış öykü; sahip olduğumuz her şey aslında bir nefes fazlası için feda edilebilecek kadar değer taşımakta. O halde biz neye koşuyoruz, çabamız ve sahip olma duygumuzun arsızlığı niye...


Sağlık var ki herşeyin ötesinde. Can var ki tüm kavramların üstünde. Huzur var ki hiç bir maddesel değerle sağlanamamakta. En önemlisi 'Biz' varız ki sahip olduğumuz herşeyin ötesinde. Bir de iyiliklerimiz var ki bir gün bize geri dönmekte.

Geçmişi hatırlayalım hep birlikte; kaç kişiye ihtiyaç anında el uzattık? Biriktirdiğimiz maddesel varlıkların yanıda ne kadar manevi paylaşım biriktirdik? Elbette ki biriktirenlerimiz var. Onların gönüllerine sağlık, her güzellik onların gani gani  hakkı. Ya biriktirmeyenlerimiz.... Hayat öyle bir denge içermekte ki; herkes illaki her duyguyu tatmakta. Bir gün yer değiştirip ihtiyaç sahibi olduğumuzda bize el uzatacak kişiler zamanın birinde el uzattığımız kişilerden geçmekte. O halde hiç bizim başımıza gelmeyecekmiş gibi duyarsız olmak niye? Öyküde ki hükümdar şanslı, ya biz?  

Hükümdarın çölde kalırsa şayet, tüm servetini vererek karşılığında bir bardak su alabileceği birisi var en azından; ya bizim... Bizim de bize su verecek dostlarımız var mı çevremizde... Varsa yle bir dostumuz,  paylaşabileceği su var mı kefesinde? Eğer ki bugün bizde olan suyu paylaşmışsak, zamanı geldiğinde bize su verecek birisi de,  vereceği su da var elbette. Veren al, alan elden üstündür diyen atatlarımızı hatırlayın lütfen. Büyürken büyütün, gelişirken geliştirin...Paylaşın ki çoğalsın. Paylaşın ki sizinle paylaşsınlar.


Kendimizi taçlandırdığımız,  varlığımızı maddesel yaşama değil,  maddesel yaşamı bize ve varlığımıza  hizmet eder hale getirebildiğimiz bir hafta dilerim.


Paylaştıça çoğalacağız, hatırlayın.


Sevgi ve ışıkla,

Burçin ALPACAR